Evli erkeklere evliliğe dair öneriler
Madde 1- Olaya ısınmak açısından biz mevzuya gene kıldan tüyden girelim. Tamam anladık: Kıl erkeğe mahsustur. Hatta denir ki kadın milletinin büyük kısmı (ben dahil) göğüs kıllarını severler.Hakikaten de sıcacık göğsüne uzandığında, erkeğinin kılları ile oynamak hayli zevkli bir iştir. Ama kıl bu işte, göğüste durduğu gibi durmuyor. Lavaboda, küvetin süzgecinde, yatak çarşaflarında ve hatta kadının vücuduna yapışmış bir halde her yere yayılır. Ve bu küçük şeyler, irili ufaklı, inceli kalınlı, esmer sarı fark etmez, kadını deli eder. Eşinizle çok adil bir anlaşma yapın ve evde herkes kendi kılını kendi temizlesin. İnanın evliliğinizin ömrü, ortadan yok olan her kıl tanesiyle biraz daha uzar.
Madde 2- Evinizde eşinizden başka biri daha var mı? Hani şu eve geldiğinde, ilk iki yıl geceleri ağlayan, sonraları arada mızmızlanan, sürekli ilgi bekleyen, kısa boylu küçük insanlar. İşte onlara “velet” (evlat, veledin çoğul halidir, ama maalesef Türkçe’de yanlış kullanılır) denir.Yapımında 5-10 sn.lik de olsa katkınız vardır. Eğer katkınız sadece bu süreyle sınırlı kalıyorsa, size Amerikan filmlerinden öğrendiğimiz kadarıyla “Biyolojik Baba” diyoruz. Çok havalı, bilimsel ve iyi bir şeymiş gibi duruyor ama sakın dolduruşa gelmeyin, ben size tercüme edeyim. Siz “İskele Babasısınız”.
Çocuklarınızla ilgilenin. Akşamları kucağınıza alıp, yarım saat hoplatmayı kastetmiyorum. Dersleriyle ilgilenin, arkadaşları ile ilgilenin, dertleri ile ilgilenin. Çocuklarınızı dinleyin.
Araştırmalarım gösteriyor ki, iyi bir baba olmakla, iyi bir eş olma yolunda ciddi adım atacaksınız.
Madde 3- Kadınlar naif insanlardır. Sadece bir kabahat işlediğinizde ya da eşinizi kızdırdığınızda değil, arada sırada hiç sebep yokken de eve çiçekle gelin. Parktan koparılmış ve beyaz bir kağıdın köşesine iliştirilmiş sarı bir papatyanın nelere kâdir olduğunu ben biliyorum. Ancak, bu çiçek işi diğer yandan tehlikeli bir iştir. Kadınların kafasında, varolan bir önyargıyı, dikkate alarak bu işe girişmelisiniz. O da; “Kocam eve çiçekle geldi, mutlaka bir kabahat işledi” önyargısıdır. Bu önyargıyı kırmanın yolu ise, çiçek işini abartmadan, rutin haline getirmektir. Daha da güzeli, eşiniz çalışıyorsa, iş yerine arada sırada çiçek yollayın. Hemcinsi mesai arkadaşları tarafından delice kıskanılan eşinizden de o akşam ne dilerseniz dileyin.
Çiçek alacak zaman ya da paranız yoksa, eşinizin yüzünü avuçlarınızın arasına alın ve “Bugün sende bir güzellik var” deyin. Bir kadına güzel olduğunun söylenmesi kadar onu mutlu edecek şey inanın çok azdır.
İşte size eşinizi mutlu etmek için kurabileceğiniz bir kaç cümle :
“Sen kilo mu verdin?”
“Bu saçlar sana çok yakışmış”
“Hafta sonu annemler gelemeyecekler, annemin misafiri varmış”
“NEMA’lar yatınca, o beğendiğin yüzüğü alalım mı?”
“Hafta sonu alışverişe çıkalım mı?”
“Yarın kapuska pişirsene” (Yarın ne pişireyim derdi, bir kadına hayatı zindan edebilir)
“Bu akşam çok yorgunum canım, benden bir şey bekleme”
Madde 4- Toplumsal dayatma mı desem, ilkçağlardan beri genetik kodlarımıza şifrelenmiş mi desem, kadın çalışsa da ev işleri her daim onun görevidir. Çalışmıyorsa, yani ev kadını ise zaten hiç şansı yok. Ben şimdi size, arada ütü yapın, cam silin, bulaşık yıkayın falan diyeceğim,güleceksiniz.
İdeal erkek bütün bunları yapabilendir. Ama ideal erkek diye bir şey olmadığı kuramından yola çıkarak diyorum ki: “Tamam kardeşim, çamaşır bulaşık yıkamayın ama en azından mecbur kaldığınızda yapacak kadar donanıma sahip olun. Deterjanının yerini sormak için eşinizi aramayın. Bir çamaşır makinesini tamir edebilecek kadar mekanik bilgiye sahip olduğunu iddia eden bir erkek, sadece iki düğmeye basmaktan ibaret olan çamaşır yıkama eylemini de rahatça gerçekleştirebilir. (İleride Milli Eğitim Bakanı falan olursam, bütün erkek çocuklara ilkokuldan sonra yatılı okullarda okuma zorunluluğu getireceğim. Toplumun kadınları ancak bu şekilde kurtulur, tecrübeyle sabit.)
Madde 5- Konu tamirden açılmışken, hiçbir kadın, kocasıyla evdeki bozulan eşyaları tamir ediyor diye evlenmez. Böyle bir yetenek elbette, maddi açıdan aileye avantajlar sağlayacaktır. Ama bozuk bir prizi tamir edememeniz sizi daha az erkek yapmaz. O yüzden boşuna kendinizi kasıp, bir tek tatil gününüz olan Pazar gününü hem kendinize hem eşinize zehir etmeyin. Eve elektrikçi çağırmayı, onur meselesi yapmanız hakikaten anlamsız. Ne yapalım, sizin de mutlaka başka türlü becerileriniz vardır. Mesela belki eşinize mutfakta yardım ediyorsunuzdur. Bir çorba yaparken, evdeki tüm mutfak eşyasını kullanıyorsanız, o işten de vazgeçin. Zaman zaman ayak altından çekilerek eşinize müthiş derecede yardım etmiş olursunuz. Çocuklarınız varsa, ortadan kaybolurken, onları da yanınıza almayı unutmayın. Bırakın eşiniz arada evde yalnız kalsın, ya da tek başına arkadaşları ile buluşsun.
Madde 6- Eşinizi deli etmek mi istiyorsunuz. Onu anneniz ile kıyaslayın. “Bu yemeği annem yapacak ki, o zaman parmaklarını yersin” cümlesinin yanıtı istisnasız her kadın için, “Git o zaman annen yapsın” olacaktır. Bunu bile bile aynı cümleyi binlerce kez kurmayın. Hakikaten annenizin yemeklerini özlediğinizde, gidin ve orada yiyin. Eşinizi annenize asla ve kat’a şikayet etmeyi, unutmayın anneniz de bir kadındır ve yeri geldiğinde mutlaka eşinize olayı akıllıca yansıtacaktır.
Diğer bir önemli konu da, eşiniz ile anneniz arasında kaldığınızda, kesinlikle uluorta taraf tutmayın. Müzakereleri kapalı görüşme usulünde yürütün. Barış süreci, uzun ve meşakkatli bir yolun sonundadır. Ömrünüz vefa ederse, onları bir gün mutlaka el ele görürsünüz ama bunun için bir dizi gözden geçirme toplantısı yapmanız gerekebilir. Sabırlı olun ama vurdumduymaz olmayın. İşiniz, BM genel sekreterinden zordur, kabul ediyorum ama siz ondan yetenekli olabilirsiniz; yeter ki, sonuca yönelik radikal kararlar almaktan çekinmeyin.
Annenizin kalbini asla kırmayın ama akşam eşinizin koynuna gireceğinizi de unutmayın. “İdare et karıcığım, onlar yaşlı insanlar” cümlesi, eşinizin kulağına,” Valla kusura bakma karıcığım, o annem, her zaman alttan alacaksın, beni arada bırakma da ne halin varsa gör” şeklinde yankılanacaktır. “Yapma anne ya, sen büyüksün, yaptı bir cahillik” cümlesini ise anneniz, “Anneciğim, ana gibi yar olmaz, ama bizim hatun da hiç fena değil hani” şeklinde anlayacaktır. Ne diyeyim işiniz zor.
Küçük bir ipucu: Eğer eşiniz konuşma sırasında anneniz için “annen” değil de “anan” diyorsa, tehlikeli sulara yelken açıyorsunuz, dikkatli olun.
Madde 7- Eşiniz ile her derdinizi, her ihtiyacınızı konuşun. En çok da seks hakkında konuşun. Evlilikte tehlike çanları, monotonluğun hissedilmemesi durumunda çalmaya başlar. Eğer eşiniz ya da siz hayatınızın çok monoton olduğunu düşünüyorsanız, o hayatı renklendirmek için hala şansınız var demektir. Evliliği renklendirmenin yolu kim ne derse yatak odasından geçer. Cinsel yönden doyuma ulaşmış kişi, eşine duygusal yönden daha da bağlanır. Çünkü iki insanın birbirine olan sevgisini göstermesinin en güzel yoludur sevişmek. O yüzden sağlıklı evlilik, sağlıklı yatak odasından geçer. Peki yatak odası hikayelerimizi nasıl renklendireceğiz. Basit: Yatak Odasından çıkarak.
Araştırmalar göstermektedir ki, seks, yakalanma korkusu varken yapıldığında çok daha zevk verir. Yani yatak odasında, yıllanmış çarşaflarla, gecenin bir körü, dedeniz de sevişir. Şimdi burada detay yazmayacağım, gerek yok. Sizin de en az benim kadar hayal gücünüz olduğunu varsaymak istiyorum. Var değil mi?
Ancak bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Sevişmek, fiilin yapısından da anlaşıldığı üzere, karşılıklı yapılan bir eylemdir. En az iki kişi gerektirir ve bu iki kişinin aktif katılımı ile mutlu sona erişilir. Burada önemli olan sevişmeyi bir görev olarak görmemektir. Evlilikte bu bir görevse bile, göreviniz kendinizi değil, eşinizi tatmin etmektedir.
Cinsel yönden doyuma ulaşmış bir kadın ile, tatmin olmuş rolü yapan kadın arasındaki farkı anlayamıyorsanız, eşiniz adına üzgünüm. Gazetelerin Pazar eklerinde her ay mutlaka bu konu ile ilgili bir araştırma sonucu yayınlanır ve der ki: “Evli kadınların yüzde bilmem kaçı, tatmin olmuş rolü yapıyor “. Derim ki bu araştırmaları ciddiye alın ve değilse eşinizi mutlu etmenin yollarını arayın.
Madde 8- “Erkeğin aldatması doğa kuralıdır”, diyen bir zihniyete sahip olan erkek cinsine, “Eşinizi aldatmayın” demenin hiçbir anlamı yok biliyorum. Maalesef, yazılı veya temayüllere dayalı toplumsal kuralları belirleyen erkekler olduğu için, bu konuda yüzyıllardır birbirlerine destek çıkıyorlar. Sevgili evli erkekler, ben şimdi size aldatmanın size kaybettireceklerini ne denli anlatsam boş. Ama şu kadarını öyleyebilirim. Eğer eşinizi aldattıysanız ya da halihazırda aldatıyorsanız, bunu gizli kapaklı yapın. Eğer boşanmayı düşünmüyorsanız ama kaçamaklar da sizi mutlu ve daha erkek hissettiriyorsa, bencilce bir dürüstlükle gelip bunları karınıza anlatmayın. Bırakın bilmesin hatta şüphelenmesine bile fırsat vermeyin.
Aldatırken, aklınızdan çıkarmamanız gereken şeylerden biri de şu olmalı: En çok aldatılan kadınlar aldatır. Eşinizi bir başka erkeğin kollarında hayal edin. Ve ondan sonra bir başka kadını kollarınıza alın.
Velhasıl, erkeklere önerilerimiz bitmez. Zira kendileri aynı cümleyi özneyi değiştirerek kursalar da “Erkekler anlaşılması güç yaratıklardır. Neden mi?:
• Pantolonlarındaki çift çizgi için olay çıkarırlar ama kokan çoraplarını ters yüz edip baş uçlarına yerleştiriverirler.
• Her zaman evlenilecek kızlarla evlenirler ama evlenilemeyecek kızların peşinde koşarlar (evlenilecek-evlenilemeyecek kız ifadesi erkeklere aittir.)
• Eşlerine her zaman güvenirler ama toplumun erkeklerine güvenmezler ve nedense kendilerinin de o toplumun bir parçası olduğunu unuturlar.
• Eşleri otomobil kullanırken ters yöne girse demediklerini bırakmazlar, ama kendileri aynı hatayı yaptıklarında, asla kabul etmezler
• Kendi üstlerine bir gömlek bile alamazlar ama eşlerinin gömlek düğmelerine karışırlar.
Bu liste uzar da uzar. Evliliklerde erkekler kadınları, kadınlar da erkekleri anlayamamaktan şikayet eder dururlar. Belki de herkesin birbirini anladığı ve çözdüğü dünya, şimdikinden daha az heyecan vereceğinden, böylesi daha iyi. Kim bilir?
